Uzmanlaşabilmek için Gerçekten 10.000 Saate İhtiyacımız Var Mı?
Malcolm Gladwell 2008 yılında yayımladığı “Outliers’’ kitabında başarılı buz hokeyi oyuncularından pilotlara, avukatlardan yazılımcılara kadar farklı alanlarda çizginin dışında kalan kişilere değiniyor. Bu kitabın bir bölümünde “Hamburg’da 8 Saat Müzik Yapmak Zorundaydık” diyen Beatles üyeleri ile internetin temelini atan Bill Joy arasında ilgi çekici benzerliğe bir tanım getiriyor: 10.000 Saat Kuralı.
10.000 Saat Kuralı, en sade tanımı ile bir beceride uzmanlaşmamız için gereken sürenin kurallaştırılmış halidir. Gladwell’in kuralı açıklarken örnek gösterdiği kişi ise lisede “En Çalışkan Öğrenci” olarak seçilen ama bunu kendi ifadesiyle “iflah olmaz beyinsiz” olarak tanımlayan Bill Joy. İlerleyen yıllarda Java’yı yeniden yazacak ve Sun Microsystem’in kuracak olan Joy, bir kuralda isminin geçeceğinden habersiz bir şekilde üniversiteye başlamıştı. Bu dahi çocuğun yanında Bill Gates, Steve Jobs ve daha nice teknoloji devi şirketlerinin kurucuları da aynı yıllarda üniversiteye girmişlerdi ve ortak bir kaderi paylaşıyorlardı.
Her Şey Oda Büyüklüğündeki Bilgisayarlar ile Başladı
Bu isimlerin ortak kaderi okullarda bilgisayar ile tanışan ilk jenerasyon olmalarıydı. Yani 1960’ların sonlarından bahsediyoruz. O dönemde milyon dolarlara üretilen bilgisayarlara erişmeyi bir kenara bırakalım onu bulduğunuzda kiralayıp kullanmak bir servete mal oluyordu.
Yazılım ile alakası dahi olmayan bu dahilerden bazıları, okullarının sunduğu bu eşsiz fırsattan maksimum verimi alıp gelecekte teknoloji önderi haline gelecekti. Bu da 10.000 Saat Kuralı ile mümkündü. Saydığım isimler, okuldan zaman buldukları her an laboratuvara gidiyor, orada staj yapıyor ve program geliştiriyorlardı. Günde 8–10 saat programlama yaptıkları düşünülürse kısa sürede bu alanda uzmanlaşmışlardı. Bu da kurala uyduklarını göstermekteydi.

Durum Sadece Bilgisayarlar ile Sınırlı Değil
Gladwell, kuralın uygulanabilirliğini incelemeye başladığında konservatuar öğrencilerinden sporculara, satranç oyuncularından Beatles’a kadar bu kurala uygunlukları olan pek çok kişiyi keşfetti. Evet yanlış okumadınız, Beatles. Grup, Amerika’da popüler müzik kültüründe dönüşüm yaratmadan önce Hamburg’da haftanın 7 günü günde 8 saat müzik çalıyordu. John Lennon, bu konu hakkında şunları söylüyor:
“Liverpool’da çıktığımız yerde bir saat çalabiliyorduk ve sadece en iyi şarkılarımızı besteliyorduk. Hamburg’da durumlar farklıydı. Bar kapanana kadar çalmamızı istiyorlardı ve fazlasıyla pratik yapma imkanı buluyorduk.”
Pratik, pratik ve pratik. Yani 10.000 Saat Kuralı’nın özü pratik yapmaya dayanıyor, siz bir uğraşınızla ne kadar fazla süre geçirirseniz onun üzerine yetenek kaslarınız kuvvetlenir. Kim bilir Beatles’ın yolları Hamburg ile kesişmese bugün onlardan mahrum kalacaktık.

İyi de 10.000 Saat Fazla Değil Mi?
Şimdi ana konumuza gelelim ve sürenin ne kadar fazla olduğunu basit bir hesapla açıklayalım. Eğer “yılın her günü” uzmanlaşmak istediğiniz alan için 3 saat ayırırsanız 10 yılda 10.000 saate ulaşabilirsiniz. Vakit ayırabileceğine inanan veya bolca vakti olan insanlar bu süreyi göze alabilir ancak madalyonun diğer yüzüne bakarsak rutin bir çalışma hayatı olan kişilerin günde 3 saatini iş dışı bir beceriye ayırması pek de mümkün gözükmüyor. Madem sürenin fazlalığından şikayet ediyoruz o zaman pratik üzerine yapılan bilimsel araştırmalar ile şikayet etmekte haklı mıyız bir bakalım.
Görüşler Bizden Yana
Amerikan Psikoloji Derneği’nin 1993 yılında yayımladığı makalede başarılı öğrencilerin istatistiklerinden yararlanılarak pratik yapmanın önemine vurgu yapılmıştır. Bugün o araştırmanın yazarlarından Ericsson, 10.000 sayısının sadece akılda kalmasının kolay olduğu için seçildiğini ve aslında böyle bir süreye ihtiyaç olmadığını açıkça dile getirmiştir. Ericsson ek olarak bir konuda uzmanlaşabilmek için “kasıtlı uygulama pratiği yapılmalıdır” diyor. Bu uygulama tipi, yetenekleri geliştirmek için uzmanlar tarafından önerilen faaliyetleri yapmak, zayıflıkları tespit ederek bunları düzeltmek için çalışmak ve kasıtlı olarak kendimizi konfor alanının dışına itmeyi gerektirir. Ericsson aşağıdaki sözü ile pratiğin kalitesine dikkatleri çekiyor.
“Belirli bir hedefe yönelik kasıtlı uygulama ile genel uygulama arasındaki ayrım çok önemlidir çünkü her tür uygulama, gelişmiş beceriye yol açmaz.”

Pratik İle Yalnızca %12 Farklılaşabiliriz
Öte yandan Psychological Science’ta yayımlanan bir meta analiz, kasıtlı uygulama ile genel uygulamanın ilişkili olduğunu ancak tamamen ilişkili olmaktan çok uzak olduğunu açıkladı. Şaşırtıcı olan ise pratiğin etki seviyesinin alanlara göre farklılık göstermesi;
oyunlarda %26, müzikte %21, sporda %18, ortalamada %12, eğitimde %4, mesleklerde ise sadece % 1 fark yarattığını ortaya koymuştur.
Araştırmaların ortaya koyduğu başka dikkat çeken faktörler ise yaş ve genetik faktörleri. Yaş açısından baktığımızda çocukluk döneminde karmaşık becerileri daha kolay edinebildiğimiz görülüyor. Bu durumda pratik yapmaya henüz çocukken başlayanlar yetişkin yaşta başlayanlara göre daha fazla başarılı oluyorlar. Öte yandan İsveç’te ikizler üzerine yapılan bir araştırmada ise düzenli olarak müzik pratiği yapan tek yumurta ikizinin becerili olma olasılığının, pratik yapmayan ikizinden daha fazla olmadığı bulunmuştur. Hâl böyle olunca 10.000 Saat Kuralı’na körü körüne inanılmaması gerektiği aşikardır.
Sözün Özü Pratik Her Şey Değildir
Bu araştırmalar Gladwell’in kuramını elbette kökünden yıkmıyor. Halen bazı beceriler için 10.000 saat pratik sonunda uzmanlık sahibi olabiliriz. Araştırmaların bize gösterdiği şey pratik yapmanın uzmanlaşmakta tek faktör olmadığıdır. Ne zaman başladığımız, genetik yapımız, pratiğin kalitesi, nasıl bir öğrenme metodu izlediğimiz ve o becerinin sınırı olup olmadığı gibi etkenler de bir beceride uzmanlaşmamızın mümkün olup olmadığını belirtir.
Sonuç olarak yazının başlığına bir cevap arıyorsak cevabımız kısmen hayır olacaktır. Bu kuralı çocuklarımıza küçük yaşta uygulamaya başlarsak belki onlara beceriler kazandırabiliriz. Peki ya biz ne yapacağız? Günümüzde iş dışı bir uğraşa kısıtlı vakti kalan yetişkinlerin imdadına Josh Kaufman koşuyor ve diyor ki “Ben sizden yıllarınızı değil yalnızca 20 saatinizi istiyorum.” Bu konu hakkında meraklananları Kaufman’ın TEDx konuşmasına doğru aşağıdaki videoya davet edebilirim.
Kaynaklar:
Ericsson, K. A., Krampe, R. T., & Tesch-Römer, C. (1993). The role of deliberate practice in the acquisition of expert performance. Psychological Review, 100(3), 363–406. https://doi.org/10.1037/0033-295X.100.3.363
Macnamara, B. N., Hambrick, D. Z., & Oswald, F. L. (2014). Deliberate Practice and Performance in Music, Games, Sports, Education, and Professions: A Meta-Analysis. Psychological Science, 25(8), 1608–1618. https://doi.org/10.1177/0956797614535810